Toplumun temel taşı, direği, mimarları biz kadınlar öncelikle bir kendimize gelelim.
Son dönemde moda haline gelen tekme olayları ile şiddet sarmalında çok hızlı değişen ve üst üste kötü haberler aldığımız gündemde örtülü örtüsüz birlikte yaşayabilmemiz için önce bizim hassasiyet içinde olmamız gerekir.
Bu ülkede kadın olarak, ağabeyimiz, babamız, amcamız, konu, komşu herkesin bizim namusumuzun bekçisi kesildiği bir dünya içinde örtünme zorunluluğu altında yaşadık.
Örtünme ya da örtünmeme hakkını elde edebilmek için mücadele verdik. Kılık kıyafetlerimiz veya yaşam tercihlerimiz yüzünden birçok haktan mahrum kaldık.
Üniversiteye gidemedik, kimi zaman küçük yaşta örtüye sokulduk yani türbanlansak da, türbanlanmasak da her halükarda ayrımcılığa maruz kaldık. Siyaset arenasında kılık kıyafetimiz, başörtümüz memleket meselesi oldu.
Önce biz kendimizi kılığımızla, kıyafetimizle sınıflandırıp savunmasız bırakarak sokak ortasında infaz ediliyoruz, intihar ediyoruz, evlerin dört duvarı arasına kapatılıyoruz.
Hep korkutularak yaşadığımız bir toplumda birey olma mücadelesi verenin biz olduğumuzu unutan biz kadınlar erkeği özgür bırakıyoruz.
Erkek, ayrımcılık ve kötü muameleyi tacizi tecavüzü kendine hak görüyor. Örtülü veya örtüsüz güçlü gelişen bir toplumda toplumun mimarları olarak herhangi bir ayrımcılığa maruz kalmamak için “ ne sen bu kadar acizsin, ne de ben” önce insan olmalı.
Çünkü eğer herkes kılık kıyafetinde özgür olacaksa ve bir kısmımız örtünürken diğerleri örtünmeyecek ise,
Hak arayışında inancımız gereği örtümüzle eğitim haklarını kullanmak ve kamu hizmetlerinde çalışmak için, diğer yanda ise örtünmek istemeyerek ayrımcı muamele veya tacize maruz kalmamak için verdiğimiz mücadelede taşlar yerine oturmuşken, örtülü örtüsüz çatışmasını tırmandırmaya çalışanlara dikkat.
Aynı inancı farklı biçimde yorumlayan, farklı inançlardan veya inançsızların bulunduğu kişilerin olduğu bir toplumda kadın –erkek herkes kendinden sorumludur.
İşte dikkat edilmesi gereken şeylerden biri bu.
Sevgiyle Kalın.