Harun Atalay

Harun Atalay

Mail: atalay.ekspres@gmail.com

Seni Bir Kaç Satıra Sığdıramam

      Ne gariptir değil mi?

      Beşikten mezara geçen zaman kavramındaki yolculuğun

      Nerde nasıl biteceğini bilmemek…

      Doğduğumuz günden itibaren hayatımızın her anında zaman zaman ölümlere şahitlik ederiz.

      Biz gazeteciler bir çok faniden daha çok ölümlere tanıklık da ediyoruz mesleğimiz gereği…

      Her fırsatta dünyanın ölümlü olduğunu söylerler, meclislerde gerekli gereksiz konuşmalarda.

      Sağımızda solumuzda olan biten tüm ölümleri görür ama görmezden geliriz.

      Hani şimdi ölümle yatıp ölümle kalkalım demiyorum ama;

      Her şey yalansa ölüm gerçeğini bir kez daha hatırlatan Amcama hitaben,

      Aklımın yettiğinde tanıdığım ilk insanlardan birisi…

      Ben 7 yaşındayken 18 yaşındaydı…

      Milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un  SAFAHAT Şiir kitabını borç harç almış

      Çocukluk ya ben de o kitabı yırtmıştım…

      Ona verdiğim ilk zarar, onun bana verdiği ilk yırtık şiir kitabı…

      Sonra hayatımın her karesinde soğuk kış gecelerinde tüm yeğenlerine yaptığı gibi bana da sarılır uyurduk. Bir de simsiyah bir kedimiz vardı, bizim üstümüzde o da uyurdu.

      Hayatımın her kademesinde 1.80 boyu, sarı saçları, geniş omuzları, çakır gözleriyle Kahramanımız!

      Sadece benim değil, 10’a yakın yeğenlerinin tümü için öyle…

      Babasını genç yaşta kaybetmiş, dul bir ana, 4 ağabeyin en küçüğü…

      4 ağabeyine hafta sonları çalıştığı sanayiden aldığı haftalıklarla sigara alan Koca yürekli adam…  

      İmam Hatip mezunu olunca bir üniversite telaşı onu da sarmıştı.

      Mezun olduğu lisenin durumu ortada, üniversitede istediği bölüme gidemeyeceğini bile bile sınavlara çalışırdı sanayiden arta kalan zamanında…

      Soğuk bir Ramazan ayında millet teravih namazı kılsın diye boş bir dükkanı mescide çevirdiğinde henüz 20’li yaşlardaydı.

      Sonrası hep çetin, ayaz kış günü gibi mücadele dolu yılları…

      Onca güzel sözlerinden aklımda kalan bir tanesi var ki hayat klavuzumdur…

      “Derdim var diye tasalanma, senin derdini nimet sayanlar var unutma”

      Ne zaman dara düşsem, hep bu güzel sözü tekrarlarım içimden ve yeniden ayağa kalkar içimdeki mücadele ruhu.

      Ondan öğrenmiştik, hayat hep bir sınav ve mücadele, umut, azim her türlü zorluğu yener.

      O yenemedi yakalandığı amansız hastalığını…

      Son ana kadar direndi, tüm acılarına rağmen yüzündeki o güzel  tebessümle direndi…

      Şimdi oturup sizlere onu uzun onun anlatmak vardı…

      Hayat doluluğunu, güler yüzünü, inancını, daha önemlisi ‘Hurafelerden uzak durun, okuyun, araştırın, bilime özen gösterin’ diyişini…

      Onunla sevdim  Galatasaray’ı. Yobazların Sivas’ta katliam yaptığı gün TRT’de onunla birlikte lanet okuduk yobazlara.

      En çok mantıyı severdi. Fakir günlerimizin o pratik el kesme mantısını kaynatıp yoğurda katar, yerdik.

      10 km yolu bisikletin arka terkisinde sanayiye giderken, sohbetimiz pek tatlı olurdu.

      Zaman zaman bir güzel türkü patlatırdık.

      ‘Talihim yok, bahtım kara. Böyle hayat batsın yere…’

      Şimdi O çok mutlu Sevgilisinin yanında olduğu için.

      Ben bense ne yapacağımı bilmiyorum, O’nu özlemekten başka.

      Canım Amcam, nur içinde yat. O çok sevdiğin Annen komşun şimdi…

      Mekânın cennet olsun.

      Hayırsız, ama seni çok seven Yeğenin Harun…

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar