15 Temmuz 2016 gecesi yaşanan alçak ve kanlı darbe girişimini Avrupalı muhataplarımıza anlatmak için 1-4 Ağustos tarihleri arasında TBMM dışişleri komisyonu üyesi bir grup milletvekili arkadaşlarımızla görüşmeler yapmak için AB'nin başkenti Brüksel’e gittik.
Brüksel’de Ohal Ortamından Daha Katı Şartlar Var
Brüksel’deki ilk izlenimimiz her yerde sanki sıkıyönetim ilan edilmiş gibi bir ortamın olmasıydı. Brükselde 2 terör saldırısıyla her yerde askeri araçlar ve güvenlik görevlileri gördük. Güvenlik önlemleri en üst seviyeye çıkarılmış. Oysa Avrupalılar Türkiye'nin 30, 40 yıldır yaşadıklarının yüzde birini bile yaşamamışlardı.
Brüksel’de dışişleri bakanlığı yetkilileri, dışişleri Komisyonu başkanı ve üyeleri, iktidar ve muhalefetdeki parti yetkilileri ile görüştük. Ayrıca Brüksel ve Anvers kentlerinde bulunan STK ve yerel siyasette görev alan Türk kökenli siyasetçilerle ve vatandaşlarımızla görüştük.
Türkiye'de olup bitenleri birinci ağızdan anlatmak önemliydi. Avrupa'da İŞİD terörü ile hızla yayılan İslamofobi, yabancı düşmanlığı ve Türkiye'nin AB'ye girmesini istemeyen aşırı sağcı akımların güçlendiği bir dönemde gerçekleri anlatmak gerekiyordu.
AB yetkilileri önce kim gider ve anlatırsa ona inanıyor.
AB yetkilileri görmek istemediği şeyi görmüyor, duymak istemediği şeyi duymuyor.
Kör ve sağır, keyfine ve rahatına düşkün bencil bir kamuoyları var.
Avrupa ilk kim gelirse ona inanıyor.
Brüksel’de Türkiye'den kaçan veya burada yerleşik FETÖ’cülerin Türkiye düşmanı basın ve siyasi çevreler ile işbirliği yaparak Türkiye'nin aleyhine bilgi kirliliği ve algı operasyonlarını, zaten alt yapısı hazır bu zeminde devam ettirmeleri sonucu kötü, kirli ve fırsatçı bir ittifakın varlığını fark ediliyordu.
Yurtdışındaki Aşağılık Feto Lobisi’ne Tedbir Alınmalı
FETÖ’cülerin en güçlü olduğu yerlerin başında Brüksel’in olduğunun bir göstergesi 60'tan fazla bir STK’nın birlikte yerel basına ilan vererek Türkiye'yi kötüleyen aleyhde bir bildiri yayınlamış olmalarıydı.
Avrupa basınında sürekli Türkiye aleyhine yazılar çıkmakta ve aleyhimize propagandalar yapılmakta olduğunu gördük. Türkiye'de Erdoğan'ın otoriterleştiğini, insan hakları ve basın özgürlüğün olmadığını, Türkiye'nin giderek radikalleştiğini ve AB’den uzaklaştığına dair haberleri yerel medyada ve ulusal basında sıklıkla yer bulmakta.
O gün meydanlarda sadece Ak parti taraftarlarının olduğunu zannediyorlar. Oysa o gün meydanlarda her partiden insanlar vardı. Tüm partiler, basın ve halk darbeye karşı tek yürek olmuştu. İşte bunu bile anlamakta zorluk çekiyorlar.
Kısacası zaten kötü olan AB ile ilişkilerimiz FETÖ’cüler tarafından zehirlenmekte ve iyice bozulmakta olduğunu görmüş olduk.
Brüksel temaslarımız çok büyük ilgi gördü. Tatil dönemi olmasına rağmen tatillerini kesip veya erteleyip bizimle görüşmek istediler.
Türk kökenli vatandaşlarımız ile yaptığımız toplantılarda da daha önce görülmedik bir ilgi ve kalabalık vardı.
Gezimizin 3. gününde yaptığımız basın toplantısına ise 32 ayrı basın mensubunun katılması bu ilgi ve merakın bir göstergesiydi.
Bizler muhataplarımıza Türkiye'de demokratik yolla seçilmiş bir hükümeti devirmeye yönelik kanlı bir darbe girişimi yaşandığını, eğer bu darbe girişimi başarılı olsaydı Türkiye'de çok daha fazla kan döküleceğini, insan hakları ve hukukun üstünlüğü gibi değerlerin yerle bir olacağını, Türkiye'nin uzun yıllar sonra istikrarsızlığa gireceğini ve bunun AB için çok daha tehlikeli olduğunu söyledik.
Ab’ De Türkiye’ye Muhtaç
Bu bölgede Türkiye'nin AB'ye olan ihtiyacının, AB’nin güvenliği ve geleceği açısından Türkiye'ye olan ihtiyacından daha fazla olmadığını belirttik.
Muhataplarımıza başta FETÖ, PKK, DEAŞ gibi terör örgütlerine destek vermemelerini, “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” anlayışının doğru olmadığını, bu konuda çifte standartlı ve iki yüzlü davranmamalarını ve bu terörün bir gün kendilerine de zarar verebileceğini, terörün dini, ırkı, iyisi kötüsü olmadığını söyledik.
İki terör saldırısı ile baş edemeyen Belçika'nın daha büyük terör eylemleri karşısında bir deneyimi olmadığını, çok daha zor durumda kalacaklarını, Avrupalıların çok düşkün oldukları huzur, refah ve özgürlüklerinin zarar göreceğini söyledik.
Muhataplarımıza kısaca
1-Türkiye'de kanlı bir darbe girişimi olduğunu,
2-bunun FETÖ tarafından yapıldığına dair kuvvetli deliller olduğunu
3-bu örgütün 40 yıldır devlete gizli bir şekilde sızdığını gerçek niyetlerinin anlaşılamadığını ve gizli ajandalarının yeni ortaya çıktığını
4-FETÖ’nün çok tehlikeli olduğunu ve Avrupa birliği ve Brüksel içerisinde yapılanmalarına izin verilmemesini, bu konuda dikkatli olunması gerektiğini
5-darbe girişimi sonrası tarafsız soruşturma inceleme ve gözaltı ve tutuklamalarının bulunduğunu
6-Türkiye'nin bir hukuk devleti olduğunu, AİHM kararlarına bağlı ve taraf olduğunu, işkenceye sıfır tolerans ilkesini ve bu konuda zaman aşımını kaldıran nadir ülkelerden biri olduğunu belirttik
7- AB ve Brüksel’den Türkiye'yi anlamalarını, darbeyi ve yapanların arkasında olanları desteklememelerini, açıkça kınamalarını ve buradaki uzantılarına pirim vermemelerini istedik.
8-Türkiye'nin istikrar ve güvenliğinin AB için önemini anlattık.
Benim şahsi görüşüm;
AB eskimiş ve köhnemiş alt yapısıyla,
sömürgeleri bitmiş gelir kaynakları azalmış
sanayisi Çin’e kaymış
yeni AB ülkelerinden gelen insanlar nedeniyle işsizliği artmış
İngiltere'nin ayrılması ile parçalanmaya ve dağılmaya yaklaşmış
aşırı sağcı, ırkçı ve ayrılıkçı akımları güçlenmiş
iki yüzlü oluşları
bencillikleri,kendi özgürlüğü, refah ve keyiflerine düşkünlüğü
haritada dünyanın tepesinde yer aldıkları gibi dünyaya tepeden bakan kibirleri
diğer ülke vatandaşlarına küçümseyici bakışlarıyla hazin bir sona ve tükenişe yaklaşmaktalar.
Bize dayattıkları insan hakları konusunda daha ileri olmadıkları gibi ayrımcılığında en alasını yapan Avrupa’nın, kendi değerlerimizi koruyacağız diye, başka ülkenin teröristleri bizi ilgilendirmez mantığıyla gözleri kör olmuş vaziyetteler.
Belçika'daki terör olayları ne gariptir ki bizim iade ettiğimiz teröristler tarafından yapılmış bunların işte gözlerinin kör olduğunu başka bir delili.
Terörist örgütlere kucak açmışlar. PKK çadırını sorduğumuzda “burada DEAŞ bile çadır kurabilir, şiddete başvurmadığı takdirde yasalarımız bunlara izin veriyor” diyorlar. Bu besledikleri terör örgütü bir gün onlara da şiddet uygulamaya başladığında bunlarla nasıl mücadele edecekleri konusunda hiç bir deneyimleri yok.
Bütün bunlara rağmen Avrupa Birliği'nin ve Brüksel’in kendine göre üstün yönleri de var
Oturmus demokrasi ve insan hakları kültürü,
Sağlam ekonomik ve teknolojik altyapı,
İleri ve sürdürülebilir tarım uygulamaları,
sanayide dünyada herkesden daha fazla olan tecrübeleri
eğitimli insan gücü ve
hepsinin birbirine muhtaç olduğunu bilen üst akılları belki bu birliğin dağılmasını engelleyebilir.
İki Yüzlü Batı
Temaslarım sırasında sürekli kulaklarımda Sayın Cumhurbaşkanımızın “ Ey Belçika, Ey Almanya iki yüzlüsünüz, çifte standart yapıyorsunuz” sözleri çınladı durdu. Demek ki Sayın Cumhurbaşkanımız bunlarla 20 yılı aşkın siyasi temasları sonucunda böyle bir kanaate vardı. Ayrıca şunu da çok iyi fark ettiğini anladım.
Türkiye AB’ye muhtaç değil
Türkiye'nin Rusya ve Orta Asya Türkleri ile
Ortadoğu ve Müslümanlarla
Afrika ve diğer ülkelerle
hatta uzakdoğu ve latin Amerika kıtası ile oluşturabileceği çoklu ittifak seçenekleri var.
Türkiye’ye olan ihtiyaçlarını anlaması AB’nin bu kör gözleriyle uzun zaman alacağa benziyor.
Evet Türkiye'nin AB’ye ne girmesi uzun süre alabilir ama bu Türkiye'nin eksikliğinden değil Avrupa'nın bunu anlayamamasından kaynaklanacaktır.
Belçika’da Türkler;
Belçika'da şu anda 200.000 Türk kökenli seçmen var. Bu seçmenler birlikte hareket ettikleri zaman çok etkili olabilirler. Başbakanı belirleyecek bir güç oluşturabilirler. Kendileri ile konuştuğumuzda döner kebap yiyerek bu işlerin olmayacağını, okuyacaklarını, öğreneceklerini, çalışacaklarını ve hak ettikleri yerde olmaları gerektiğini zaten biliyorlar. Ayrıca devletimiz tarafından yakında açıklanacak Diaspora Strateji belgesi müjdesini de orada öğrendik.
Sonuç olarak,
Hira dağının çocukları ile Olimpus dağının çocukları arasındaki mücadele devam ediyor. Büyüyen ve güçlenen bir Türkiye'nin uluslararası mücadelesi bu. G20 den, G10'a yürüyen Türkiye'nin önünde elbette engeller olacak. Bizler hikmet ve ferasetle; idrak, inşa ve ihya hareketimizi İnşallah Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlığında devam ettireceğiz.
Allah yar ve yardımcımız olsun.